Çay,

Vazgeçilmezimizdir.

Sabah kahvaltısında, misafir geldiğinde, iş arası molalarında, dost sohbetlerinde …

Açık, demli, tavşankanı, okkalı, incebelli…

Kimi zaman çay “Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen…” diyen Aşık Veysel’in garipliğini, sadeliğini , sevdasını ifade etmesine vesile olmuştur. Kimi zaman üzerine şiirler, kitaplar yazılmıştır.Kimi zaman da ;

“Çayelinden öteye
Gidelum yali yali
Sirtindaki sepetun
Ben olayım hamali “
dörtlüğü ile türkülere konu olmuştur.

Kimileri için çayın, Sunay Akın’ın “Çay bardağında bırakılan dudak payı kadar bile uzak kalamam gözlerine “ cümlesindeki dudak payı bırakılanı makbuldür, kimileri için ise Cemal Süreya ‘nın “Şimdi diyorum; Şimdi, Bir deniz, Denizde vapur, Gökyüzünde martı, Semaverde çay olmalı. Bir de çaya yaren.“ dizelerindeki yarenle içileni.

Kültüre göre adı bazen “beş çayı“ bazen de  ”ikindi çayı“ olmuştur.

Tadı bozulunca da acıyan, zehir gibi, katran gibi, zifir gibi sıfatlarla nitelendirilmiştir.

Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’in “Biraz radyasyon iyidir.”

Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın “Radyoaktif çay daha lezzetlidir.” sözleri ile tarihte yerini aldığı gibi.

Kazım Koyuncu dendiğinde yüreği, vicdanları sızlatan acı gibi…

Daha nice canların düştüğü yeri yaktığı gibi…

Çayın faydaları çoktur .Aşırı tüketildiğinde ise mide bulantısı, baş ağrısı, sinir bozukluğu, kalpte çarpıntı, elde titreme, demir eksikliği, kansızlık ve uykusuzluk gibi birçok soruna yol açsa da tiryakilerini de yaratmıştır. Her şeye rağmen…

Bazılarımız için öyle de büyülüdür ki bir yudumundaki tad, koku bile yorgunluklarımızı alıp götürür.

Yalnızlığımızın da yoldaşı olmuştur aynı zamanda.Uzağa dalan gözler,derin düşünceler kimi zamaz bir yudum çayla daha da derinleşmiştir.

'‘Geleydin bir çay içimi; sen çay dökerdin, ben de içimi…” Gerek dost muhabbetlerimizin gerekse yalnızlığımızın yoldaşı olan ve günümüzde sudan sonra en çok tüketilen içecek olan çay nasıl keşfedilmiştir, dünya pazarlarında ve bizim tarihimizde yerini nasıl almıştır, kısa hikayesine yolculuk yapalım mı?

M.Ö. 2737 yılında Çin imparatoru Shen Nung tarafından tesadüfen bulunmuştur. Bahçede ağzı açık bir kabın içinde su kaynatılırken ağaçlardan bir kaç yaprak kaynayan suyun içine düşer. Bir süre sonra suyun rengi değişmeye etrafa güzel kokular salmaya başlar. İmparator hoş kokunun da etkisi ile bu karışımından içer ve tadını çok beğenir. Böylece çay da keşfedilmiş olur. Çayın tiryakisi olan Çin İmparatoru sonrasında da çayın üretimi için ülke genelinde çalışmalar başlatır.

Keşfi Çin topraklarında olan çay, zamanla çok değer kazanır. O kadar ki Orta Asya’da ticarette para yerine bir dönem çay kullanılmaya başlanır. Çay Çin’den Avrupa’ya yayılır. Çayı, Avrupaya ilk kez tanıtan Hollandalı ve Portekizli tüccarlar olmuştur. 17.yüzyılın başlarında Portekizliler Çin’in kıyı kesimi olan Macao’dan gemiyle Hollandalılar da Endonezya yoluyla Avrupa’ya çayı getirmişlerdir.

İngiliz Kral II.Charles çay tiryakisi Portekizli Prenses Catherine of Braganze ile evlenince , çay İngiliz sarayına da girmiş olur. Öyle ki Çin’den sonra İngiltere çayın memeleketi haline gelir.

Avrupada da çay tüketimi 19.yüzyılın başlarından itibaren artmaya başlar. Çinlilerin tekelini kırmak için çay ticareti Hindistan’a yönelir. Çin çayı tohumu ile ilk denemeler Kuzeydoğu Hindistan’daki Assam’da yürütülür.Bu denemeler başarısızlıkla sonuçlanınca Kuzey Hindistan’daki Darjeeling’de denenir ve başarılı sonuçlar alınır.Daha sonra 1820’de bitki bilimciler Assam’da yerli ağaçlar farkede ve yaprak örnekleri Londra’ya gönderilir. Böylece Hindistan’da da çay endüstrisi doğar.

O zamanlar mucizevi şifalı bir bitki içeceği olarak görülür. Faydalı olduğu düşüncesi ile ilaç gibi tüketilir.

Daha sonra da daha rahat ve pratik kullanımlı olan poşet çay Amerikalı Thomas Sullivan tarafından keşfedilir. 1908 yılında ipek torbalar içine çaylar konarak pazarlamaya başlanır.Zamanla günümüzde kullandığımız halini alır.

Osmanlı’nın ise çayla tanışması Sultan II. Abdulhamid döneminde olur. İthal edilen fidanlar Bursa'ya ekilir fakat hava ve toprak şartları bu bölgede çayın yetiştirilmesine elverişli olmadığı için sonuç alınamaz.

Yapılan araştırmalara göre Türkler’ in çayla tanışmasının çok daha öncelere Orta Asya'ya dayandığı hatta 12.yüzyıla dayandığı rivayetleri mevcuttur. Kazan Tatar Türklerinden Abdül Kayyum Nâsırî’nin “Favakihü’l-Cülesâ” adlı eserinde anlatılmaktadır. Kazan Kırım Türk'ü ve dil islahatçısı olan Abdül'l-Kayyum Nasıri'nin kitabı Fevakihü'l-Cülesa'da ilk çay içen Türk'ün Hoca Ahmet Yesevi olduğu söylenir.

Osmanlı, I. Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde zamanın koşulları nedeni ile kahveyi oldukça pahalıya ithal etmeye başlayınca bu hususta önlem alınması gerektiğini düşünen Atatürk, araştırma yapılmasını öngörür. 1918’de Halkalı Yüksek Ziraat Okulu hocalarından Ali Rıza Erten, I.Dünya Savaşı’nın ardından da Ziraat Genel Müdürü Zihni Derin, Doğu Karadeniz’e gönderir. Bölgede araştırmalar yapılır, Doğu Karadeniz’de çay yetiştirmenin uygun olduğu raporu ile 1923’te ilk çay fidanlığı kurulur. 1924’te de çay üretimini teşvik etmeye yönelik kanun teklifi meclise sunularak 407 sayılı ”Rize ili Borçka Kazası’nda Fındık-Portakal-Limon-Mandalina ve Çay Yetiştirilmesine Dair” kanun kabul edilir.

1935 yılında da Başbakan İsmet İnönü, Ankara Ziraat Fakültesi’nden bir heyeti bölgeye gönderir. Yapılan çalışmaların ardından 1938’de Rize Çay ve Fidanlıklar Müdürlüğü yeniden faaliyete geçerek Türkiye’de ilk kez büyük çaplı kuru çay üretimine başlanır. 1947 yılında da Rize’de ilk çay fabrikası açılır. Karadeniz Bölgesinde 1947 yılından 1983 yılına kadar 43 çay fabrikası kurulur. Çay üretiminin teşvik edilmesi ve yapılan yatırımlarla dünyada çay üretimini gerçekleştiren ülkeler arasındaki yerimizi alırız.

M.Ö. 2737yılından bugüne süren, bugünden sonra da devam edecek bir yolculuk…

yeşiliyle.

“Çay henüz her şey bitmedi demektir… “ demiş Cezmi Ersöz.

Çay varsa keyif var, yaren var, sohbet var, özlem var, hüzün var, sevda var, keder var, türkü var, şiir var, sanat var, sevgi var, bardakta fincanda tüten duman var, kısaca hayat var…

Yarınlara dair umut dolu, demi kıvamında çaylı, sağlıklı günlere sevgiyle…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner55

banner48

banner72

banner73