1986 yılında İtalyan futbol takımı Napoli’ye transfer olan dünyaca ünlü futbolcu Diego Armando Maradona’yı hava alanında 85 bin kişi karşılamıştı.

Müthiş bir sevgi ve ilgi vardı.

Maradona’nın popülaritesinden kaynaklı güç zehirlenmesi sonucu 1991 yılında Napoli macerası bittiğinde havaalanında yolcu etmeye tek kişi dahi gelmemişti.

Maradona acıklı ve bitik bir şekilde ülkesine dönmüştü.

Siyasette de bu böyledir.

Halkın oylarıyla, demokrasinin sayesinde seçilen kimileri bir süre sonra ‘küçük dağları ben yarattım’ psikolojisi ile ne halkı, ne demokrasiyi takmamaya başlar.

Hatta demokrasiyi ortadan kaldırmak için çaba bile gösterir.

Demokrasinin gereği halk adına emanetçi olarak oturduğu koltuğu yaşadığı güç zehirlenmesi sonucu terk etmemek adına anti-demokratik her yola başvurur.

Dünyanın birçok ülkesinde bu tür şeyler yaşanmıştır.

Ne var ki dünyanın ileri demokrasilerinde durum hiçte böyle değildir.

Mesela başkanlık sisteminin olduğu ABD’de seçimlerle göreve gelen başkan 2 dönem seçilme hakkı vardır.

2 dönem sonunda mevcut başkan isterse toplumu yüzde 90 tarafından destek görsün o görevi bir daha yapamaz.

Şuna kadar 10-20 yıl görev yapan tek bir ABD başkanı yoktur.

Keze yine İngiltere, İtalya, Fransa, Almanya gibi gelişmiş demokrasilerde kaybeden siyasetçi siyasete veda eder, köşesine çekilir.

Kısaca, politika demokrasiyi içselleştirmiş bu ülkelerde uzun yıllar yapılacak bir görev olarak kabul görmez.

Avrupa’da yaşayan bazı dostlarımız, arkadaşlarımız anlatıyor, diyorlar ki “Bizim bölgenin belediye başkanı seçimi kaybettikten sonra siyaseti bıraktı ve sıradan bir insan olarak herkes gibi normal bir şekilde yaşantısına devam ediyor..”

Bizim ülkemizde öyle mi?

Anımsayın, 18 Nisan 1999 seçimlerinde CHP’yi baraj altında ve TBMM dışında bırakan Deniz Baykal sözüm ona genel başkanlığı ve siyaseti bırakmıştı!

Ama öyle olmadı, Baykal seçimde yaşanan hezimetin faturasını daha fazla ödememek adına aslında kısa bir süreliğine siyasete ara vermişti.

Nitekim Deniz Baykal CHP’de görevde değildi fakat fikri parti içinde iktidardı ve bir süre sonra Baykal parti içindeki ekibi tarafından yeniden genel başkanlığa davet edildi!

Normalde Baykal yenilgiden sonra siyaseti bırakıp köşesine çekilmesi gerekiyordu.

Düşünün ki CHP ülkemizde parti içi demokrasinin en fazla uygulandığı bir parti olmasına karşın bu tür şeyler yaşanabiliyor.

Böyle trajikomik bir siyaset anlayışı Türkiye gibi demokrasinin isimden ibaret olduğu ve darbelerle sürekli hasar gördüğü bir ülkede ancak yaşanabilir.

Koltuğu kapan bırakmak istemiyor!

Bizim ülkemiz de siyaset ne yazık ki köşeyi dönme, güç ve imtiyaz elde etme, statü kazanma aracı olarak orantısız şekilde kullanılıyor.

Tüm bunlardan sonra, “Almanya bizi kıskanıyor” denilmesi de ülkemizde demokrasiden, hukuktan, insan haklarından, eşit gelir dağılımından ne anlaşılmadığının net bir ifadesi değil midir?

Sonuç olarak, umarım bir gün ülkemiz gerçek anlamda demokrasiyi tüm kural ve kurumlarıyla benimseyen, halka sürekli çemkirmeyen, küçük görmeyen, güç zehirlenmesi yaşamayan, milletin oylarıyla millet adına görev yaptığının bilincinde olan, ceketi ile gelip ceketi ile giden siyasetçileri de görür.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner55

banner48

banner72

banner73